INTERNET

İnternet ilk başından beri tahmin edilemeyen kontrol edilemeyen bir medya olarak insanların karşına çıktı. Hiçbir zaman sınırsız özgürlüğün olmadığı ve belki de olmaması gerektiği bir dünyada insanlar birdenbire kontrolsüz at koşturabilecekleri, kızdıkları patronlarına istedikleri hakaretleri yağdıran web sitesi yapabilecekleri, normal yaşamda sakladıkları, bastırdıkları cinsel eğilimleri yaşayabilecekleri ve benzer düşünceye sahip insanları bulabilecekleri bir ortam yakaladılar. Bu ortam giderek insanların tek kaçış noktası oldu. Çünkü insanlar hiç kimseye gözükmeden ve gerçek isimlerini, ses tonlarını parmak izlerini bile bırakmadan yapabilecekleri başka bir ortam bulmuşlardı.

6 milyar farklı düşüncenin hepsini toplam ortalama 250 ülkede 250 ayrı düşünce gibi düşünmek artık mümkün olmamaya başladı. İnsanlar sınırları atarak İnternet üzerinde yüzlerce yeni devlet kurdular. Bunların kiminde 10 kişini yaşarken kiminde de yüzbinlerce kişi yaşayabiliyordu. Bu ülkelerin en güzel yanı hiç bir ülke vatandaşının başka bir ülkenin de vatandaşı olmasına ses çıkartmamasıydı. Gerçek hayattan tamamen kopuk olan bu ülkeler giderek o kadar kuvvetlendiler ki gerçek dünyanın ülkelerini huzursuz eder hale geldiler. Gerçek ülkeler bu sanal ülkeleri ele geçirmek için bilindik yöntemleri denemeyi düşündüler. Ama ele geçirilecek ne bir metrekare toprak nede bir karasuyu yada kıtasahanlığı vardı. Üzerinde keçilerin yaşadığı ufacık kayalıkları bile olmayan bu ülkelerde tüm sahip olunan gigabaytlar ölçüsünde bilgiydi. Bu bilgileri ele geçirmek o ülkeyi ele geçirmek anlamına geliyordu.

İşgal

Bilgileri ele geçirmek tahmin edilenden de kolay oldu. Çünkü gerçek ülkelerin gerçek yöneticileri bu sanal ülkelerin barındıkları hard diskleri ele geçirince bu ülkelerin toprakları olan bilgileri ele geçirebileceklerini biliyorlardı. Hemen harekete geçerek hard diskleri ele geçirdiler. Bu hard disklerde yer alan topraklar üzerinde Nick Name yani takma adlar, e-mailler ve IP adresleri yaşıyordu. Bunları ele geçiren uzmanlar uzun sorgulamalar sonucunda e-mail'lerden sahipleri olan gerçek kişileri, Ip adreslerinden de bilgisayarları bulabiliyorlardı. Nick name'ler en zor sorgulamalardan bile sağ çıkabilmeyi başaran dayanıklı yaratıklardı. Çok zor durumlarda bile dayanarak kime bağlı çalıştıklarını söylemediler. Ama eğer içlerinden bir tanesi gerçek sahibini söylerse diğerleri de bunu yapmak zorunda kalıyorlardı.

Yukardaki canlandırma tamamen George Orwell'in Big Brother sistemini açıklamaya çalışıyor. İnsanlar yapıları gereği kendilerine göre özel bazı şeyleri diğer insanlara göstermek yada bildirmek istemez. Bunun en basit örneği giysilerdir. Çoğu kimse aslında üşümek yada şık görünmek için değil de gizli kalması yada herkesin görmemesi gereken bedenini saklamak için giyindiğinin farkına bile varmaz. Asıl amaç bazı şeyleri gereksiz insanlara belirtmemek ve bazı şeylerin özelde kalmasını sağlamaktır. İnsanların yaşadığı evlerde de aynı şey söz konusu. Evdeki eşyaların çalınması kadar o özel eşyalara bakılarak insanlar hakkında bilgi sahibi olunmasını önlemek de önemlidir. Her ne kadar şeffaflaşmaktan bahsedilse de insanlar içten gelen güdülerle hareket ederler ve bu da evinin perdelerini akşam olunca kapatmak anlamına gelir. Hiç kimse tanımadığı insanların her türlü kötü amaç için kullanabilecekleri bilgileri vermek yada akşam saatlerinde yabancı göz ve bakışlara maruz kalmak istemez. İnternet'te de aynı şey söz konusu. Tamamen farklı bir ortam gibi gözükse de bu ortamda da yabancı ve istenmeyen gözler var. Bu gözlerin rahatsız edici etkisinden kurtulmak için perdeleri çekmek gerekir. Bazen bu perdeleri kapatmak yetmez. Tamamen kötü niyetli insanlar eve normal giriş yapmak için kullandığımız kapıya bir anahtar uydurarak evimize girebilirler. Çelik kapıların bile bazen hırsızları durduramadığı gerçek hayattan çok daha dikkatli olmak gerekebilir.

Paranoya yaparak daha da ileri gitmek mümkün. Bacaları da kilitli sistemlerle korumak gerçek hayatta ne kadar mantıksız gelse de bazen hırsızlar akla hayale gelmeyecek yollarla evlerimize girebiliyorlar.

İnternet'teki ülkeleri ve evlerimizi korumanın binlerce yolu ve yöntemi var. Öncelikle neyin ne kadar önemli olduğunu ve kimlerin onu ele geçirmek isteyeceğini düşünerek ona göre hareket etmek gerekir. Hard disklerimizdeki bilgilerin hepsi evimizdeki eşyalar kadar kıymetlidir. Bazen ICQ listesinin kaybedilmesi yada yanlışlıkla silinmesi evlerdeki TV'nin çalışmamasından daha sinir bozucu olabilir. ICQ listesini kaybetmiş bir insan sık sık görüştüğü insanları tekrar listesine eklemek zorunda kalır. Oldukça basit ve kolay oluşturulan bazı bilgiler ve emeklerin basit virüs saldırılarına maruz kalmış bilgisayar ve kullanıcılarında oluşturduğu iş gücü ve moral kaybını geçtiğimiz günlerdeki Çernobil virüsüyle yaşadık.

Bilgilerimizi korurken onları güvendiğimiz insanlara göstermek güvenmediklerimize de göstermemek zorunda olmamız bizi oldukça güçsüz kılıyor. İnternet'e bağlanmakta kullandığımız bir şifrenin evde kardeşiniz yada eşiniz tarafından biliniyor olması onun saklanmasını ve korunmasını yarı yarıya zorlaştırıyor.

İnternet'te belli bazı kurallara uyarak bu bilgileri korumak mümkün. Önemli olan insanların yada bilgisayar kullanıcılarının bu bilgilerin gerçekten önemli olduğunu ve bu bilgilere sahip olmak isteyen bazı kötü amaçlı olan insanların bulunabileceğine kendilerini inandırmaları. Bu yapılmadığı sürece insanlar bu yazılanları bir fantazi yada paranoya olarak anlayacaklardır. Holywood'da çevrilen sayısız filme konu olan bilgi ele geçirme savaşlarında en önemli anahtar cümle "Şeytanın en büyük başarısı olmadığına inandırmaktır" olarak belirtiliyor. Geçtiğimiz aylarda ülkemizde de gösterimde olan Enemy of the state, yani devlet düşmanı, adlı filmde de insanlar varolduğundan bile şüphe duydukları bir düşmana karşı tanımlamakta zor oldukları bir mücadele veriyorlar.

Korunma Kuralları

İnternet'te kullanıcıların özel bilgilerini korumakta uymaları gereken bir kaç hayatta kalma kuralı var. Bunlar arasında en önemlisi belkide insanların küçüklüklerinden bildikleri "tanımadığın kimselere güvenme" olacaktır. Tanımakta zorluk çekilen yada şüpheye düşülen her türlü e-mail, program, nickname yada icq mesajı bilgisayarlarımıza yönelik saldırıların belki de en önemli yolu olabilir. Herkesi dost edinmemek de dolayısıyla ikinci kural olabilir.

İnternet'in yaygınlaşmaya başladığı ilk yıllarda akan veri trafiğinin büyük bir kısmı e-mail trafiğiydi. Bu trafiğin de büyük bir kısmı önceleri bilimsel yazışma amacı taşısa da daha sonra bu e-maillerin içeriği özel yazışmalara ve hatta sözleşme metinleri haline dönüştü. Bilimsel yazışma bile olsa bu bilgilerin taşıdıkları maddi değerler dolayısıyla korunmaya ihtiyaçları vardı. Önceleri bu e-mailler basit şifrelerle akmaya başladı. Bu metodda bilgi belli bir algoritmayla korunuyor ve bir şifre kullanılarak şifreleniyor ve aynı şifre kullanılarak açılıyordu. Bu metodolojiye "Conventional Encryption" adı veriliyordu. En güvensiz ve zayıf yanı tek şifre kullanılarak şifrelenmesi ve çözülmesiydi. Ayrıca çözücü şifrenin e-maili alacak olan tarafa daha önceden bir şekilde bildirilmesi gerekiyordu. Bu da genellikle e-mail yoluyla olduğu için e-maillerin birisi tarafından başından beri takip edilmesi durumunda şifreleme bir işe yaramıyordu. Bu metod kısa bir süre kullanılsa da daha sonra güvensizliğinden dolayı vazgeçilip yeni metodlar araştırılmaya başlandı.

Yeni Metod : Açık anahtarlama modeli

Bu yeni korunma metodlar arasında birisi giderek yaygınlaştı ve şu anda hemen hemen tüm İnternet trafiği bu yöntemle korunur hale geldi. Bu yöntemi adı "Public Key Encryption" olarak adlandırılıyor. Bu yöntem e-mail trafiğindeki en büyük gedikleri kapattı. Çalışma prensibi iki farklı şifre kullanılmasına dayanıyor. Bu şifre yada anahtarlardan birisi sadece şifrelemekte kullanılırken diğeri de bu anahtarla şifrelenmiş bilgiyi açabiliyor. Şifreleyici anahtarın, yani Public Key, herkese güvenle dağıtılabilirken açıcı anahtarın, yani Secret Key, sadece sahibinde tutulması gerekiyor. Bu sayede bilgiyi gönderecek olan kişi alıcının şifreleyici anahtarını istiyor. Şifreleyici anahtarı herkese rahatlıkla gönderebilek asıl alıcı bilgiyi beklemeye başlıyor. Bu e-mailin başkası tarafından alınması yada dinlenmesi e-mail trafiğinin güvenliğini tehdit edemiyor. Çünkü şifreleyici anahtar bilgiyi sadece şifrelemekte kullanılıyor. Asıl bilgiyi gönderecek olan gönderici şifreleyici anahtarı kullanarak göndereceği bilgiyi şifreliyor. Şifrelenmiş bilgi alıcıya gönderiliyor. Bu bilginin elegeçirilmesi halinde bile şifrenin çözülmesi hemen hemen imkansız. Alıcı e-maille gelen şifrelenmiş bilgiyi sadece kendinde olan açıcı anahtarı kullanarak açıyor.

Güvenlik?

Her ne kadar bu yeni metod giderek artan oranlarda daha kuvvetli anahtarlar kullanılarak güçlendirilse de hiçbir zaman tam güvenlikten bahsetmek ve kesin güvenlidir diye bir metod tanımlamak zordur. En zor şifreleme algoritmaları bile süper güçlü bilgisayarlar kullanıldığında çözülebiliyor. Bilgiler çözülmesi bazen yıllar bazen de aylar alabiliyor. Ama deneme yanılma yöntemi ve bu işe adanmış özel işlemciler kullanılarak şifre çözümü yapılabiliyor.

Amerika'nın 2. Dünya savaşını kazanmasında en büyük rolü Alman'ların geliştirdiği özel bir şifreleme algoritmasını Alman'ların tahmin ettiği süreden önce çözmüş yada kırmaları oynuyor. Savaş kazanmak yada kaybetmek kadar önemli olmasa da her türlü bilgi korunmaya muhtaçtır. Bu tür örnekleri çoğaltabilmek mümkün. Elimizdeki yaygın kullanılan şifreleme algoritmaları tüm dünyadaki bilgisayarların bir araya gelerek belli deneme yanılma yöntemlerini paralel olarak uygulamaları halinde 10'larca sene süre sonunda şifreyi çözebiliyor. Ama bu şifreleri üreten firmaların şifrelerin çözülmelerini kolaylaştıracak işlemcilere ve yöntemlere sahip olduğu haberlerinin giderek yaygınlaşması ve bu yüzden insanların kendi özel şifreleme yöntemlerini kendilerinin geliştirmeyi denediği bir zaman başlıyor. Açık anahtarlamalı metodun uygulandığı en güvenli şifreleme yazılımı olarak bilinen PGP'nin iki ayrı sürümü bulunuyor. Bunlardan birisi Amerika ve Kanada dışına çıkarılması yasal olmayan özel şifreleme algoritmaları kullanan PGP ve diğeri de tüm dünyada serbestçe kullanılan PGPi yani PGP International. Bu iki sürüm arasındaki farkın uluslararası sürüm olan PGPi'nin Amerika'nın kendi bildiği bir yöntemle kolayca kırabildiği gerçeği de hiç kimseden saklanmıyor. Amerika'nın tüm dünyaya dağıttığı bu freeware yazılım kullanılarak şifrelenmiş bilgiler istenildiği anda Amerika tarafından kolaylıkla kırılabiliyor.

Türkiye'de Gizlilik Kavramı

Türkiye'de trafik canavarı, promosyonlu gazeteler gibi bir çok şeye duyarsız kaldığımız gibi kendi özel yaşantımızın ve özel bilgilerimizin isteyen herkes tarafından kolaylıkla ele geçirilebilesine de göz yumuyoruz. Bu duyarsızlığın zararları şu ana kadar çok belirgin bir örnekle boyutları belirtilemese de İnternet'in yaygınlaşmasıyla beraber giderek güncelleşecek. Amerika'da satışta olan "Fbi Files" adlı bir kitapta FBI'ın her türlü bilgiyi ele geçirmekte kullandığı yöntemleri açıklıyor. Amerika İnternet'i daha önce ve daha iyi yaşadığı için İnternet üzerinde FBI'ın kullandığı bilgi ele geçirme yöntemleri de daha gelişmiş. Yurt dışında bazı ülkelerde olduğu gibi Amerika'da da bir Amerikan vatandaşı FBI'a giderek hakkında ne tür bilgilere sahip olduğunu sorgulayabiliyor. İstersen FBI'ın kendi hakkındaki hazırladığı dosyayı da eline alarak okuyabiliyor. Ama FBI bu bilgileri nasıl ve ne zaman ele geçirdiğini söylemek zorunda değil. Bilgi ele özel yöntemler kullanılarak geçirilebilir. FBI belki bu bilgileri komşularından belki elektrik teknisyeni kılığında yada izlenen kişinin en yakın arkadaşı olarak toplayabiliyor. İnternet üzerinde bu yapılanlara benzer aynı boyutlarda yöntemler izlenebiliyor. Tüm e-mail trafiği'nin incelenmesi yada mail server'ların dinlenmesi, şifreleme algoritmalarında açık kapılar bırakılması, irc yada icq'da mesajların dinlenmesi oldukça kolay ve yapılması durumunda sadece bu ilgili bilgisayarları kontrol eden firmalar haberdar olabilir.

Pentium III ve seri numarası

Piyasaya çıktığı ilk günden beri alımında insanların tereddüt ettikleri en büyük işlemci olarak tarihe geçti. Amerika'da Intel paranoya adını verdiği bu olumsuz tepkiyi kırmak için reklam kampanyaları başlatmayı düşünüyor. Intel'in yeni nesil işlemcilerinden Pentium III'de yer alan seri numarası sayesinde her türlü Pentium III kullanan bilgisayarın hareketleri İnternet üzerinde takip edilebiliyor. Seri numarası konmasındaki amacın elektronik ticareti geliştirmeyi amaçladığı Intel tarafından söylense de bu seri numarası sayesinde insanların İnternet üzerindeki her türlü hareketi, nereye ne zaman girdiği, çıktığı alışkanlıkları gibi bazı bilgiler loglanıp analiz edilebilecek. Yurt dışındaki gizlilik hakkı savunucuları Pentium III'ü yatak odasına konmuş kameraya benzetiyorlar. Yatak odasında sadece yatsanız bile izleniyor olmak oldukça rahatsız edici olabilir.

"Gizlilik de bir hak tıpkı yaşamak gibi, korumassan kaybedersin" olarak Türkçe'leştirilebilecek olan ve PGP'nin mucidi Phill Zimmerman'ın bu sözü bir çok şeyi daha net açıklıyor. Bir haklar bütünü olarak tanımlanabilecek olan insan yaşamı boyunca bazı hakların yokluğu sıkıntılı bir yaşama sebep olabilir. Giderek İnternet'e doğru kayan insan alışkanlıklarında gizlilik ve ilgili kavramların normal hayatta olduğu gibi taşınması ve korunması gerekiyor.